Bu mazeret, insan olmayan hayvanların (bundan böyle: hayvanlar) üremeyi sürdürdükleri için plasentalı hayvan infrasınıfına dahil olan biz insanların da üremeyi sürdürmesinin ahlaki olarak kabul edilebilir olduğunu iddia etmektedir. Başka bir deyişle, hayvanların x davranışını sergilemesinde bir sakınca yoksa, insanların da x davranışını sergilemesinde bir sakınca yoktur.
Bu argümandaki en önemli kusur, hayvanların bebek öldürme ve tecavüz gibi insanların büyük çoğunluğunun kınayacağı birçok davranışta bulunmalarıdır. Hayvanların, hem kabul edilebilir (iş birliği ve paylaşım gibi) hem de kabul edilemez (daha önce bahsedilen örneklerdeki gibi kınanacak) davranışlarda bulundukları gerçeği göz önüne bulundurulduğunda, bunları insan bağlamında, insandavranışının ahlakını yargılamak için güvenilir bir ölçü olarak kullanamayız.
Belirli hayvan davranışlarını kendi davranışlarımız için gerekçe olarak gösterirken, bir yandan da kınamamız gereken diğer hayvan davranışlarını görmezden gelmek, “cımbızlama” yanılgısına düşmek olur. Aslında insan bağlamında kabul edilebilir ve kabul edilemez olan hayvan davranışlarını ayırt edebiliyor olmamız, insan davranışlarını yargılamak için bambaşka bir ahlaki ölçüye sahip olduğumuzu kanıtlar; öyleyse neden bu ölçüyü kullanmıyoruz?
Üremenin doğal olduğunu iddia eden sav da aynı kusuru içeriyor. Üreme davranışı gerçekten doğaldır ancak bir şeyin doğal olması ahlakiolarak haklı olduğu anlamına gelmez. Doğada, insan bağlamında (örn. fedakârlık, iş birliği, şefkat vb.) iyi kabul edilen davranışlar olduğu gibi (örn. çocuk öldürme, tecavüz, bir canlıyı diri diri yeme vb.) kötü kabul edilen davranışlar da bulabiliriz; bu sebeple bir davranışın doğal olduğu gerçeğini o davranışın iyi ya da kötü olduğunu kanıtlamak için kullanamayız. Bu, “doğalsa iyidir, değilse kötüdür” safsatası olarak bilinir (örn. bitkisel ilaçlar doğal olduğu için iyidir, antibiyotikler doğal olmadığı için kötüdür).